Doç. Dr. Sait Aşgın
Türkiye’de modern tarihçiliğin gelişmesini çalışmaları, teşvikleri ve kurduğu müesseseleri ile sağlayan Mustafa Kemal ******, Türk Milletini aydınlık bir yola çıkartırken, kendisi de belirli tarihi temellere dayanan görüşlere sahipti. Onun için, ******çü düşüncenin oluşumuna katkıda bulunan bu tarihi sürecin ana çizgileriyle ele alınmasında yarar bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti 1683’te Viyana önlerinden çekilirken, temsil ettiği fikir ve kurumlar bakımından henüz gelişmekte olan Batı düşüncesi ve kurumlarına göre daha üstün bir durumda idi. Ama kısa sürede Avrupa, Osmanlı Devletinin aleyhine olmak üzere, her yönüyle gelişmiş ve yayılmaya başlamıştır. Bunun üzerine Osmanlı Devleti, Avrupa’nın üstünlüğünü kabul ederek Batılılaşmaya yönelecek ve askeri alanda yapılacak yeniliklerle bu üstünlüğü dengeleyebileceği düşüncesine kapılacaktır.
Başlangıçta III. Ahmet zamanında (1703-1730), Lale Devriyle “lüks ve sefahat” biçiminde kendisini gösteren Batı etkisi, matbaanın gelişiyle, düşünce alanında da devam edecektir.Ancak, bu etkilerin bir çağdaşlaşma eylemine dönüşmesi III. Selim döneminde (1789-1807) yönetim alanında yapılan yeniliklerle mümkün olacaktır. Çağdaşlaşma isteği, 1826’da Yeniçeri Ocağının kaldırılmasından sonra etkili olabilmiş ve Batının toplumsal, siyasal ve felsefi görüşleri, Osmanlı Devlet anlayışını yeni baştan biçimlendirmeye başlamıştır. Abdülmecit döneminde (1839-1861) Tanzimat’ın ilanıyla somutlaşan bu durum değişik biçimlerde I. Dünya Savaşına kadar sürmüştür. Ancak bu dönemde Devlet ve toplum hayatında “alaturka” ve “alafranga” tabirlerinde ifadesini bulan bir ikilik ortaya çıkmıştır ki, bu farklılaşma ancak Cumhuriyet döneminde ortadan kaldırılacaktır.
Osmanlı Devleti’nin derlenip toparlanarak, yeniden güçlenebilmek için sarf ettiği çağdaşlaşma gayretleri beklenilen sonuçları sağlayamamıştır. Ancak, bu dönemde ortaya çıkan siyasal akımlar, ******’ün başlattığı çağdaşlaşma hareketinde ilk örneklerin elde edilmesine olanak vermeleri açısından önemlidirler. Dolayısıyla, Osmanlı Devletinde gerçekleştirilen yenilikler ile bunu sağlamak için ortaya çıkan akımların, bu devleti yaşatamama-sına karşılık, yeni bir devletin kurulması için gerekli deneyimi sağladığı söylenebilir.’ İşte ******’ü bu uzun tarihi gelişme hazırlamıştır.
Sonuçta, uzman bir sosyolog veya kültür tarihçisi olmamasına karşın, zekası ve gönülden sevgisiyle Mustafa Kemal, binlerce yıllık kültüründen doğan çelik-leşmiş iradesine öncülük ettiği Türk Milletini mutlak bir yok oluştan kurtarmakla kalmayacak, aynı zamanda ona çok yakışan bağımsız, hür ve haysiyetli bir hayat ile yükselme yolunu da açacaktır.1907’den itibaren ******’ün kafasında gelişen fikirlerin 19 Mayıs 1919’da Onun kutsal Anadolu toprağına ayak basmasıyla birlikte uygulamaya konulduğu görülmektedir. Çünkü, bu tarihten başla*****, olaylar hep aynı doğrultuda yönlendirilmiş ve Türk Milletinin aydınlık bir yolda ilerleyerek mevcut milletler içerisinde layık olduğu yeri alabileceği faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Bunları yaparken ******, neyi, ne zaman, ve nasıl yapacağını büyük bir başarı ile tespit ve tayin etmiştir. Sonuçta, XX. yüzyılın harikası olarak kabul edilen Türk İnkılabını meydana getiren bu düşünceler, bir kısmı o güne kadar sonuçlandırılan bütün temel konuları da içine alır.
Mustafa Kemal, İstiklal Savaşını başlattığında tarihi temellere dayanan belirli bir düşünce yapısına, siyasal görüş ve inanca sahipti. Ama onun davranışlarını teorik çalışmalardan çok, gelişen hareket ve olayların yönlendirdiği söylenebilir. Bu durum göz önüne alındığında ******çülük hem fikri hem de fiili bir hareket olarak ortaya çıkar ve gelişir. Bu süreci, aralarında esaslı farklılıklar olmasa da dört evreye ayırarak incelemek mümkündür.
Fikri ve Fiili Bir Hareket Olarak ******çü Düşüncenin Dört Evresi.
******çü düşüncenin 1919-1938 yılları arasındaki birinci devresi bir “oluşma ve deneme” aşamasını oluşturur. 1927, 1931 ve 1935’te toplanan C.H.P. kurultaylarında ******çü düşünceyi tanımlama ve geliştirme hususunda önemli çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Özellikle 1935 programında ******çü düşünce “Kemalizm” olarak tanımlanmış ve bu bölümde yer alan ilkeler ******çü düşüncenin temeli olarak kabul edilmiştir. Aslında bu ilkeler, Milli Mücadele dönemi gelişmeleri, İnkılaplar ve bizzat ******’ün düşünce ve inançlarını içermekteydi. Bu dönemde ******’ün kişiliğine ilişkin vurgulamalar da ön planda gözükmekte, ******’ün hayatını ele alan makaleler yayınlanmaktadır. Ayrıca bu yıllarda Türk İnkılabını ve dolayısıyla ******’ün görüşlerini incelemek üzere yabancılardan da önemli bir ilginin varlığı dikkati çekmektedir. Onlar Kemalizm’i “Türk Milletinin tamamıyla yeni bir tefekkür ve amel, yeni bir terakki ve görüş tarzı” olarak tanımlıyorlardı.
1939-1960 yılları arasında, yani ikinci evrede, ******çü düşüncede “******çülüğü anlatma” şeklinde bir gelişme ortaya çıkar. Ancak, daha sonraki gelişmeler bu evrede pek de başarılı olunamadığını göstermektedir. Bunda, dönem içerisinde ortaya çıkan bir takım gelişmelerin etkili olduğu söylenebilir. Bu tür gelişmelerin istismarını önleyecek bir iradenin yeterli düzeyde ortaya konulamamış olması da bu tür bir olguyu hızlandırmıştır.
Üçüncü dönem 1961-1980 arasını kapsar ki, bu dönemde ****** ile ilgili pek çok kitap bastırılmış, konferanslar verilmiş, sempozyumlar düzenlenmiştir. Bu gayretler uluslararası alanda da sürdürülmüş ve etkili de olmuştur. Ancak bütün bu faaliyetlerin, yukarıda işaret edilen ikinci devredeki gibi, “******çülüğü anlatma” çerçevesini aştığı söylenemez.
Oysaki ******çülük, ona ait bilgileri elde etmekle birlikte, inanmayı ve uygulama alanına koymayı da gerektirir. Ne yazık ki bu ikinci husus gerçekleştirilememiş ve ülke bölünme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. 1982 T.C Anayasasının başlangıç bölümünde belirtildiği üzere, “Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş, bölücü ve yıkıcı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına ulaştığı sırada”, 12 Eylül 1980’de Türk Ordusu yönetime el koymuş ve her şeyde olduğu gibi ******çülük konusunda yeni bir dönem başlamıştır. Bu yeni dönemin ******çü nitelik ve hedef taşıdığı 12 Eylül Harekatı ile ilgili ilk beyanlarda açıkça ortaya konulmuştur. Esasen Türk Ordusu’nun ****** ilke ve İnkılaplarına olan bağlılığı göz önüne alınacak olursa, harekatın ******çülüğün dışında bir temeli olabileceğini düşünmek de mümkün değildir.
Söz konusu dönemde özellikle ******çü düşüncenin anlaşılması ve uygulanması doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. 1982 Anayasasının 134. maddesi uyarınca 2876 sayılı yasayla “******’ün manevi himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı ****** Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu” kurulmuştur. Bu kurum içerisinde yer alan özellikle ****** Kültür Merkezi ile ****** Araştırma Merkezinin, önemli faaliyetlerde bulunduğu, yalnızca ****** Araştırma Merkezince 1999 yılına kadar yani on beş yıllık sürede 504 konferans, 4 Uluslararası sempozyum, 79 kitap ile Nutuk CD-ROM’u yayımlanmıştır.
Bütün iyi niyetli çabalara karşın bazı zorlama “yorumlarla”, belirgin sapmaların ortaya çıktığı da yadsınamaz. Çünkü, ******’ün son derecede açık ve berrak düşünceleri, her büyük adam gibi, zaman zaman çeşitli kesimlerce istismar edilmek istenmektedir.